‘Yetenek sizin kazandığınız bir şey değil, size verilen bir şey. Sırf yetenekle bir yere varılmıyor. Çok çalışmak gerekiyor.’
Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?
Merhaba. Adım Artun Miskciyan. İstanbul’da doğdum. 24 yaşındayım. 16 yaşımda Toronto’ya geldim. Geçtiğimiz yıl Toronto Üniversitesi Piano Performans Programı’ndan mezun oldum. Mezun olduğumdan beri resitaller, kayıtlar, uyarlamalar ve kendi emprovizasyonlarım üstünde çalışıyorum.
Piyano çalmaya nasıl başladınız?
6 yaşımda başladım çalmaya. Enteresan bir hikaye aslında. Büyük amcam doktor ve piyanist Herman Miskciyan öldüğünde piyanosu dedemin evine taşınmıştı. Benden 2 yaş büyük kuzenim dedemin evinde piyano dersleri alıyordu. Onun dersleri her Cuma bizim aile yemeğimizin zamanına denk gelirdi. Ben 4 yaşındayken onun derslerinin bitmesini beklerdim ben de çalayım diye. Ama dedem 6 yaşımdan önce başlamamı istemediği için piyanonun kapağını kapatırdı. Sonunda ben de 6 yaşıma gelip derslere başlama zamanım geldiğinde çok büyük bir hevesle piyanonun başına oturdum ve bir daha hiç bırakmadım.
İlk 2 sene Aykut Yılmaz isimli bir hocayla çalışmaya başladım. Sonra Prof. Metin Ülkü’yle Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı’nın yetenek sınavına hazırlanıp kabul edildikten sonra oradaki yarı zamanlı piyano eğitimime onunla devam ettim.
Küçük yaşta okul ve müzik hayatı birlikte nasıl gitti?
Zihnimizi ne kadar zorlarsak potansiyeli o kadar artar. O yüzden küçük yaşlarda hakkını vererek bir şeyler öğrenmek daha kolay. Ben 3 dil biliyorum, Ermenice, Türkçe ve İngilizce. Üniversitede Osmanlıca da öğrendim. İlkokulda kendi okuluma ilaveten yarı zamanlı olarak konservatuvara gittim. Bazen sosyal hayattan ödün verilebiliyor ama kendi adıma hepsini rahatlıkla bir arada yapabildim. Bazı arkadaşlarım sınav zamanlarında müziğe ara verdiler. Bence sadece iyi bir zaman yönetimi yapmak gerekiyor.
Kanada hikayeniz nasıl başladı?
Mimar Sinan’daki yarı zamanlı programını ve Kadıköy Anadolu Lisesi’nde 9. sınıfı tamamladıktan sonra ailemle birlikte Kanada’ya geldim. Buraya tamamen taşınmadan önce, sömestr tatilinde Etobicoke School of Arts Lisesi’nin yetenek sınavlarına girmiştim. Piyano solo bir enstrüman olduğu için okulda piyano bölümü yoktu. Daha çok orkestra enstrümanlarıyla ilgili eğitim veriyorlardı. Ben de kemandan yetenek sınavına girdim. Sınavı kazanıp Türkiye’ye geri döndüm ve lisenin ilk sınıfını bitirdim. Sonra buraya dönüp lise 2’ye başladım. Diğer yandan Royal Conservatory’nin sadece çok yetenekliler için özel olarak açtığı bir akademi olan Young Artists Performance Academy’de piyano eğitimime devam ettim. Şimdiki adı The Phil and Taylor Performance Academy for Young Artists.
İki okul yan yana nasıl olabildi?
Burada tam zamanlı bir konservatuvar öğrencisi olma opsiyonu yoktu, İstanbul’da 6 sene boyunca yaptığım gibi Toronto’da da hem konservatuvarın akademisine, hem de liseye gittim. Toronto’da sadece yarı zamanlı program var, yani İstanbul’da olduğu gibi sadece konservatuvara gidemiyorsunuz. Tam zamanlı olmadığı için, yarı zamanlı olmasına rağmen akademide en az İstanbul’un tam zamanlı konservatuvarları kadar özveri ve zaman ayrımı bekleniyor. Akademide Prof. Marietta Orlov’la çalıştıktan ve liseden mezun olduktan sonra, Toronto Üniversitesi’nde yine başta Prof. Marietta Orlov ile, sonra Prof. Jamie Parker ve Prof. Enrico Elisi gibi çok değerli hocalarla çalışma imkanı buldum.
Buraya alışma süreciniz nasıl oldu?
Tabii ilk birkaç ay her şey farklı geldi. Ama ben Türkiye’de daha ana sınıfında uluslararası bir okula gittiğim için İngilizce öğrenmiştim. Belki de o yüzden sorun yaşamadım. Gittiğim o ana sınıfında herkesin ya annesi ya da babası başka bir ülkeden gelmişti.
Yani çok dil ve çok kültürlülük alanlarında bir sorun yaşamadınız.
Hayır. Bir tek sosyal çevre konusunda alışana kadar birkaç ay sürdü, o kadar. Ortak dilimiz müzikti ve bence beni kucak açarak karşıladılar. Bu bana büyük motivasyon verdi. Çünkü ben elimden gelenin en iyisini ortaya koyduğumda karşı taraf da ona göre hareket etti. Bu böyle ilerledi, gitti.
Bir de Türkiye’den gelen özellikle matematik veya bilim derslerindeki birikimim bana çok yardımcı oldu. Gittiğim liseyi ikincilikle bitirdim.
Sanat okulu olunca yine de bu dersler alınıyor mu?
Tabii. U kodu olan, yani üniversiteye girmek için gerekli tüm dersler lisede bize sunuluyordu ve hepsini aldım. Üniversiteye başvuru zamanım gelince Toronto Üniversitesi’nde Piyano Performans bölümüne, Endüstri Mühendisliğine ve Life Sciences dediğimiz Fen Bilimlerine başvurdum ve hepsinden de kabul aldım. Lisede o kadar ciddi eğitim aldık yani. Hatta o zamanlarda henüz Kanada kimliklerimizi almadığımız için uluslararası öğrenci olarak burslu kabul edildim bu bölümlere.
Harika. Sonuçta tercihinizi yine müzikten yana yaptınız.
Evet. Toronto Üniversitesi’nin piyano performans bölümünün yetenek sınavında en yüksek puanı alıp bölüme birincilikle kabul edildim.
Aileniz sizinle gurur duyuyor olmalı.
Mutlular, evet. Onlardan çok büyük destek aldım. Tabii başlangıçta hobiydi ama ciddileştikçe onların desteği daha önemli oldu.
Kuşkusuz kolay bir süreç değildi. Vazgeçmeyi hiç düşündünüz mü?
Açıkçası bir kere bile aklımın ucundan geçmedi. Kolay değildi. Çok emek verdim. Liseye hazırlanış sınavlarımda birçok arkadaşım odaklanamadıklarını ve çalışamadıklarını söyleyip müzikten koptular. Ben ve benim gibi düşünen arkadaşlarım da müziğin bize iyi geldiğini düşündük. Sanatla uğraşmak enteresan bir şey; bazen öyle detay gerektiren bir şey oluyor ki beyin başka hiçbir şeyi düşünemiyor. Problemlerden biraz uzak vakit geçirdikçe problem gittikçe küçülmeye başlıyor ve daha kolay çözülüyor.
Bu durumda ailelere çocuklarını sanatla uğraşmaya teşvik etmelerini tavsiye ediyor musunuz?
Sanatla uğraşmak tabii ki muhteşem bir şey. Fakat bu konuda tavsiye vermek çok zor. Her aile ve her çocuk farklı çünkü. Mesela benim ailem bir gün bile hadi derslerine çalış ya da piyanonun başına geç diye zorlamadı beni. Sadece emin misin diye sordular. Çünkü herkes heves eder ama bir şeye başlayınca onun hakkını vererek çalışmak lazım. Çok küçük yaşta büyük bir sorumluluk başlıyor. Dolayısıyla o baskının altına girmek istiyor musun diye sormuşlardı bana.
Sorunuza dönersek çocuk istiyorsa yapsın ama okul sonrası aktivite olsun diye yapılan şeyler devam etmiyor. Çünkü gözlemlediğim kadarıyla bu sadece piyanoyla bitmiyor. Matematik kursu, tenis, yüzme, karate ve daha birçok kurs alıyor çocuklar. Spor ya da sanat, bunların hepsi belli zaman ve çaba gerektiren şeyler. Sevip sevmediğinizi anlayabilmeniz için de sonuç alabilmeniz lazım. Çocuklara bunun için fırsat tanınmıyor; sadece sınava hazırlanıyorlar. Sonuçta hepsinden biraz biraz yapılıyor ama hiçbirinden doyurucu bir sonuç alınmıyor.
Sanırım bunda ailelerin sanatı meslek olarak değil hobi olarak görmelerinin payı büyük. Herkes çocuğu bir enstrüman çalsın ama yaşamını bilinen meslekler üzerinden kazansın istiyor.
Bu çok kişisel bir yol. Sadece ders vererek hayatını kazanan müzisyenler de var, müziği kendisi için yapıp geçinmek için başka işler yapan müzisyenler de var. Eğitim ve ortaya konulan performans ve kalite açısından kendini gösterebiliyorsa, bir müzisyen de mesleğinde ilerleyebilir. Kısacası müzik de meslek olabiliyor.
Sizce yetenek mi çok çalışmak mı önemli?
Yetenek sizin kazandığınız bir şey değil, size verilen bir şey. Sırf yetenekle bir yere varılmıyor. Yetenek hammadde gibi. Mesela altın; elinizde bir altın var, tamam, ama onu işlemeniz gerek. Çalışmaksa sizin elinizde. Belli bir kafa yapısı gerekiyor. 80 kere deneyip 1 kere sonuç almak insanı pes etmeye itiyor. Ama sonrasında 60 kere deneyince oluyor ve bu gittikçe azalıyor. Başardığınızda aldığınız haz müthiş bir motivasyon.
İleriki yaşlarda müzik eğitimi almak hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence bu kişinin kabiliyetine ve isteğine bağlı. Fakat günümüzde akıllı elektronik aletler yüzünden insanların odaklanma süresi ve sabrı çok düşük.
Müzik yaşantınıza dönersek şimdi neler yapıyorsunuz?
Şimdi resitaller veriyorum. Uyarlamalar üzerine çalışıyorum. Bazı arkadaşlarla kayıt projelerimiz var. YouTube videolarımız var. Enteresan bir proje yaptık. 2 şair şiir okurken ben doğaçlama olarak piyano çaldım. Bu genelde çok sık yapılan bir şey değil. Yakında yayınlanacak.
Klasikler, Türkçe çalışmalar, kendi besteleriniz derken müzikte geniş bir yelpazedesiniz.
Klasiklere, özellikle Chopin, Liszt ve Rahmaninov’a hayranım ama benim içimde küçüklükten yeni bir şeyler yaratmak hep vardı. Doğaçlamalar ve uyarlamalar da bunlardan bazıları. Hem Kanada’da hem Türkiyede’ki konserlerime geçtiğimiz seneden beri kendi doğaçlamalarımı, uyarlamalarımı ve bestelerimi ekledim. Çok olumlu tepkiler aldım. Burada önemli olan objektif bir biçimde kendini eleştirebilmek ve gerçekten kaliteli bir iş çıkarabilmek.
Gelecek için planlarınız neler?
Şimdiden 2022 yılındaki konserimin tarihi belli mesela. Konserlerin dışında kaliteyi yüksek tutacağımız kayıtlar ve videolar hazırlamayı çok seviyorum. Albüm projesi de var. Kısacası gelecek planlarım daha çok performans ağırlıklı.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Beni konuk aldığınız için teşekkür ederim.