Ana sayfa Röportajlar İçimizden Biri CÜNEYT YETKİNER

CÜNEYT YETKİNER

3566
0
PAYLAŞ

Sevgili Cüneyt, sen seni bize tanıt lütfen.
22 yaşımda Kanada’ya geldim. 18 senedir buradayım. Burada müzisyen olarak çalışıyorum. Bir müzisyenle tanıştıklarında herkesin ilk sorduğu soru gerçek işin ne olur. Bilgisayar mühendisiyim. İlaveten Türkiye’de turizmle de uğraştım. Burada ise elimden geldiğince Türk milletini, kültürünü müzisyen olarak en düzgün şekilde temsil etmeye çalışıyorum. En büyük amaçlarımdan biri görünürlük ve saygınlığımızı arttırmak.

Müzikle ilk ne zaman tanıştın?
İlk olarak 18 yaşında, Türkiye’de her üniversiteli çocuğun olduğu gibi genelde zamanın ünlü müzisyenlerinden esinlenerek girdim. Haluk Levent hayranıydım, dolayısıyla tercihim gitardan yana oldu. Bir de Barış Manço. Ama aldığım ilk gitar o kadar kötüydü ki, sadece ilk 5 perdesini çalmak mümkündü. Geç bir yaşta da başladığım için, sabah akşam, hatta bazen günde 8 saat çalışıyordum sürekli. Sonunda ilk 5 perdede neredeyse profesyonel oldum.
Gülüşmeler….

Geç yaşta başladığını söyledin. Bu herkes için mümkün mü?
Müziğe başlamanın yaşı yok, insan yeter ki istesin. Gitara başlamak için ideal yaş 10-13 yaş arası ama her yaşta öğrenmek mümkün. Benim 70 yaşımda öğrencim vardı.

Başka enstrümanlar da çalabiliyor musun?
Piyano, banjo, mandolin, ukulele ve mızıka, biraz da flüt ve perküsyon çalıyorum. Şimdi ney çalmaya çalışıyorum.

Merak ettim, müzisyen olmak için mi çıktın yola, yoksa amacın bir enstrüman çalmayı öğrenmek miydi?
O zamanlar üniversite ortamında bir işe başladığınız zaman bir nevi bir yarışma ortamı doğuyordu. Yaşıtların yapıyorsa bu işi, en azından onlardan daha iyi yapmak için çaba gösterirsin.

Kızlar da gitar çalan birisinin etrafında halka oluşturuyorlar tabi….
Tabi kızlar da vardı işin içinde. Ama çaldıkça, daha doğrusu çalabildikçe daha da sevmeye başladım. Müzik eğitimim yoktu. Bir VHS kasetim vardı, Juan Serrano’nun. Televizyonun yanına ayna koyup saatlerce çalışırdım. Çok hızlı öğreniyordum. İlk senemde birçok yerde çalmaya başlamıştım. Fakat hiçbir şey tesadüf değildir. Müzik burada sadece işim değil, hayatım oldu.

Evet, Kanada’ya bambaşka bir meslekle de gelebilirdin.
Tabi. Bu hayatta herşey birbiriyle bağlantılı. Mesela Tesla isimli bir bestem var. Burada Tesla’nın icatlarını yapan bir Sırp fizikçi var. O’nun sayesinde benim parçam birçok ödül aldı. Şimdi Belgrad’dan New York’a tüm ofislerinde arka planda o çalıyor.

Kanada’ya gelişine geri dönersek, o zamanlarda da yolunun müzik olduğunu mu düşünüyordun?
Türkiye’de turizm mezunuyum. Rehberlik ve su sporları öğretmenliği yaptım. Bilgisayar mühendisliğini burada bitirdim.

Turizmden bilgisayara seni iten neydi?
Kanada soğuk bir ülke olduğu için turizmi Türkiye’deki gibi yapamayacağımı düşündüm. Öncesindeyse okul harcını karşılamak ve yaşayabilmek için her göçmen gibi ben de Tim Horton’s da başladım. Sonra aklınıza gelebilecek neredeyse her işi yaptım; taksicilik, kamyon şoförlüğü, bankacılık, ve sonrasında RIM ve Apple.

Bir dakika, kamyon şoförlüğü mü dedin?
Evet, yaklaşık 800bin km yaptım 2.5 senede.

Erkek olmanın her zaman avantajı var tabi.
Ne yazık ki, bu doğru. Ataerkil bir toplum olduğumuz için kadın olmak, hele kadın sanatçı olmak çok zor. Mesela Kanada’nın en ünlü kadın gitaristi Liona Boyd’dur. Kasım ayında onunla bir konserimiz oldu. Klasik gitarı muhteşem çalıyor ve çok güzel bir kadın. Onun özelliklerinde bir kadın, birçok ülkede O’nun geldiği yere gelemiyor. Ben yetiştiriliş tarzımdan dolayı bu tür sorunlar yaşamadım ve yaşatmadım. Kız kardeşimle çok yakınız mesela.

Peki bunca farklı iş yaptıktan sonra müzisyenliğe nasıl döndün?
Birçok iş değiştirdikten sonra bir bankaya veznedar olarak girdim. Sanırım atılganlığımın biraz faydası oldu; iş yerinin sağladığı imkanlardan faydalanarak kendimi hep geliştirdim. Çeşitli kurslara gidip, sertifikalar alarak hep terfi ettim. Bu arada sürekli para biriktirdim. Bankadaki işimden ayrılarak kamyon şoförlüğünü de o arada yaptım.

Nasıl yani? Bankacılığı bırakıp kamyon şoförlüğü mü yaptın?
Bence bir insanın en büyük düşmanı özgüven eksikliğidir, bu bir. Egosudur, bu da iki. Bu iki sivri köşeden kurtulduğun zaman dünyayla uyumlu olursun. O zamanki eşim, şimdi arkadaşım olan Sera’yla birlikte çalıştık. Çift olarak çalışırsak 24 saat çalışma imkanı veriliyordu. Amacımız 2 yıl boyunca bizi geçindirecek parayı biriktirip, hedefimize kilitlenmekti. Ama bu arada gitardan hiç kopmadım. Çalışmalarıma hiç ara vermedim.

Hedefe kilitlenmek senin için tam olarak ne anlama geliyordu?
Waterloo, Kanada’da müziğin en iyi yapılabileceği şehirlerden bir tanesi. Yaşayan bir şehir burası. Harika fırsatlar var. Önce herhangi bir ücret talep etmeden seçmeler tarzında müziklerin yapıldığı barlarda çaldım. Çalışmamın neticesi olarak teknik bakımdan çok iyi olduğum için, çaldığım birçok yerdeki menajerden teklif aldım. Herkes bir anda beni konuşmaya başladı. Gruplar beni cd’lerinde istediler.

Müzik dünyasında böyle bir dayanışma olabileceğini düşünmemiştim…
İyi olanı çekememezlik dediğimiz olay çok az burada. Çalışanın, emek verenin hakkını veriyorlar. İlk albümümü 2008 yılında çıkardım. Bu sefer festivallerden ilgi görmeye başladım.

İkinci albümü ne zaman bekleyelim?
Şu anda ona hazırlanıyorum. Nisan ayında çıkacak.

Müzik dersi veriyor musun?
Ben herkesin aldığını vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden elimden geldiğince müzik dersi de veriyorum. 2002, 2003 ve 2004 yıllarında en iyi öğretmen ödülü aldım.

Hazır konu ödülden açılmışken, ödüllere doymuyorsun.
Teşekkürler. Ekim ayında Toronto Bağımsız Müzik Ödüllerinde bu yılın en iyi enstrümental ve klasikler dalında ödül aldım. Aday listesine baktığımda hepsinin çok bilinen ve çok iyi müzisyenler olduğunu gördüm. Açıkçası o kadar büyük ismin arasında ödül alacağımı hiç beklemiyordum. 2012 yılında Meksika’da uluslararası gitar festivalinde Kanada’yı temsil ettim. Türkiye’yi temsilen dünyaca ünlü gitaristimiz Tolgahan Çoloğlu vardı. Organizasyonun sonunda Tolgahan ve ben Aşık Veysel’in parçalarını dinlettik.

Müzik birçok göçmenin gurbet duygusuyla başa çıkma metodu. Bu anlamda kendini şanslı görüyor musun?
Kesinlikle. Benim tek dostum gitarımdı. Türkiye’yle kıyaslayınca Kanada bireyselliğin daha ön plana çıktığı bir ülke. Hep konuşuruz, biz orada komşu teyzelerden bile azar işitirdik diye. Burada o içiçeliği bulamadığım için çok yalnız hissettim kendimi. Bize öğretilen doğruların yerine yenilerini koymak ve yeni bir kültüre adapte olmak elbette kolay değildi. Bana göre benim en büyük avantajım uyumlu bir insan olmamdı. Bu özelliğimi de dedemden aldığımı düşünüyorum

Fırsattan istifade, yavaş yavaş köklere de geçelim. Ben müziğin biraz da genetik bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Sen ne diyorsun?
Büyük ihtimalle öyledir. Yakın olmasak da babam da çok yetenekli bir müzisyendi. Müzik dolu bir evde büyüdüm. Ama benim müzikte esas ilerlememi sağlayan annemdir.

Birçok aile çocuklarının bir enstrüman çalmasını ya da bir spor dalında ilerlemesini ister. Fakat meslek olarak daha farklı şeyler beklerler.
Kesinlikle.

Sen bu konuda ailenden destek mi gördün, köstek mi?
Annemden inanılmaz büyük destek gördüm. Zaten bana 5 perdeye bağlı olmayan ilk gerçek gitarımı alan annemdi. O zamanın fiyatıyla $3500 ödemişti gitarıma. Burada belki çok daha ucuzdur. Ama ithal olduğu için annem çok büyük masrafın altına girmişti benim için. 3 yıldan fazla sürmüştü ödemesi. 22 Şubat 2002 yılında, annemin doğum gününde Paco de Lucia, Toronto’ya geldiğinde, o gitarı imzalattım.

Peki annen için var mı bir besten?
Tabi var. 3 tane bestem var. Zaten benim herşeyim annem için. Bana ilk gerçek gitarımı aldığında, ‘al oğlum, uç’ demişti. O günden sonra bir şekilde annemi gururlandırmak amacım oldu.

Ve sen de uçtun…
Profesyonel müzik hayatınla ilgili neler söylemek istersin? Mesela seni nasıl ve nerede izleyebiliriz?
Genelde Kitchener, Waterloo ve çevresinde çalıyorum. Fakat bir elim de Toronto’da. 5’te 4’ü Türk olan El Turco isimli bir grubum var. Bu grubun müzisyenlerinin hepsi dünya kalitesinde müzisyenler. Perküsyonda Mehmet Akyazı, kanunda Ergun Gülbay, neyde Agah Ecevit, ve bas gitarda gönülden Türk olan Tom Nagy var. Bu grubun benim için muhteşem bir şans olduğunu düşünüyorum. Her biri şahane insanlar. Ayrıca Grup Boğaziçi’nde yer alıyorum. Bir de Türk and Hobbits isimli bir grubum var.

Yeni albümünde sürprizler var mı?
Benim en büyük avantajlarımdan biri hem çalıp hem söyleyebilmem. Bu albümde Van Morrison’un çok ünlü parçası Brown Eyed Girl’ü flemenko tarzında söyleyeceğim. İkincisi çok yakın bir arkadaşımın benim için bestelediği bir şarkı. Ama daha fazla sır vermek istemiyorum.

Seni nasıl takip edebiliriz? 

Juneyt.com tüm aktivitelerimden haberdar olunabilecek bir site.

Son olarak Perfect Gazete okurları için ne eklemek istersin?
Benim her gün yaptığım 5 şey var ve herkese tavsiye ederim. Birincisi hergün yarım saat bir lisan çalışıyorum. İkincisi yarım saat müzik teorisi; üçüncüsü enstrüman; dördüncüsü bir şarkı ve beşincisi her ne eklemek istiyorsam. 3-4 ay içinde ilerlemeyi kesinlikle göreceğinize eminim.
Tüm bunların dışında her zaman en büyük destekçilerim olan annem Nurhan’a, kız kardeşim Ceyda’ya ve kız arkadaşım Jami’ye bir kere de sizin aracılığınızla teşekkür etmek isterim. Onları çok seviyorum.