Merhabalar efendim,
Yeni bir yıla daha pandeminin gölgesi altında girdik. Umalım ki bu, sağlık başta olmak üzere pandeminin getirdiği sorunlarla boğuşacağımız son yıl olsun ve elbette gelen gideni aratmasın.
Yeni başlangıçları temsil eden yeni yıl dilekleri meşhurdur. Fazla kilolardan kurtulmak, sigarayı bırakmak, bir enstrüman çalmayı öğrenmek, hatta topyekûn ülke değiştirmek gibi saymakla bitmeyecek yeni yıl dileklerimizi gerçekleştirmek için hiç kuşkusuz ilk birkaç gün epey bir gayret gösteririz.
Yeni yıl dileklerinin yaşamlarımızda ne kadar önemli yer kapladığının kanıtı ise yılın ilk haftasında spor salonlarına yapılan kayıt sayısından bellidir. Ne yazık ki aynı salonların kayıtları, yılın daha ilk ayı bitmeden katılımcı sayısında müthiş bir azalma gösterir.
Hatta yapılan bir araştırmayla, 19 Ocak tarihi ‘Pes etme’ günü olarak belirlenmiş.
İsviçreli sempatik bilim insanları diş macunu ya da deterjan reklamlarından fırsat bulup bu konuya henüz el atmamış olsalar da Londra’da bulunan University College akademisyenleri, bu araştırmayı yapmayı kendilerine şiar edinmişler ve sorunun adını koymuşlar.
Meğer bilgilerimizi güncellememiz gerekliymiş. Çoğumuzun bir yerlerden duyup iman ettiği gibi 21 gün, beynin yeni bir şeyi kabullenmesi ya da var olan bilgiyi unutması için tamamen yeterli bir süre değilmiş.
Bu arada meraklısına not olarak eklemekte fayda var. 21 gün kuralı, taa 1960’lı yıllarda Dr. Maxwell Maltz isimli bir estetik cerrah tarafından ortaya atılmış. Dr. Maltz, estetik operasyon yaptıran hastalarının yeni yüzlerine alışmasının ortalama 21 gün sürdüğünü ileri sürmüş. Dr. Maltz’ın kitabı bütün dünyada en çok satanlar listesine bile girmiş. O bir servet yaparken, milyarlarca aklı evvel de neredeyse her konuda olduğu gibi, okumadan, sorgulamadan inanmayı tercih etmiş ve 21 büyülü bir sayı olmuş.
Kısacası 21 gün kuralı, birçoğumuz daha kuralın kaynaklarını kavrayamadan çürütülmüş. University College akademisyenleri, yaptıkları kapı gibi araştırma sonuçlarına dayanarak, hızla dijitalleşen dünyamızda, yeni bir alışkanlık edinmenin 21 günle sınırlanmasının en hafif tabiriyle bir şehir efsanesi olduğunu ispatlamışlar. Üstelik bu araştırma 2010 yılında yayınlanmış.
Araştırma sonuçlarına göre, aldığımız radikal kararları idrak etmesi ve vücuda o yönde emir vermesi için beynimizin ihtiyaç duyduğu süre ortalama 66 günmüş.
Biz aşk acısını 21 günde unutacağımızı zannederken, istediğimiz şeylerin kalıcı bir yaşam tarzı haline gelmesi için barajı 66 güne yükseltenler utansın demekten fazlası gelmiyor elden. Artık dış güçler midir, dünyayı yöneten dört aile midir, yoksa bu işte de Bill Gates ve Gates Vakfı’nın parmağı var mıdır ya da Elon Musk bu 66 günü 66 saate düşürecek bir proje yapmış mıdır, bilemeyiz. Ama gerçek olan şu ki bilmeyerek ilerleyemeyiz.
Sözün özü, kötüyü iyiye çevirmek için direnmemiz gereken süre, görünüşe göre sadece 66 gün dostlar. Noel Baba ren geyikleriyle gelip yeni yıl dileklerimizi bacadan içeri atmayacağına göre, her ne istiyorsak, başarmak için yola koyulmamız gerek. İşin sırrı 66 gündeyse, 66 gün boyunca da devam etmek gerek.
66 gün bilgisi bir kenarda dursun, bence sayılara istemek için değil, plan yapmak için ihtiyacımız var. Nasıl ki sevdiğimiz ya da bizi mutlu eden bir şeyi yaparken saatin tik taklarına hiç takılmadan yaptığımız şeye odaklanıyoruz, o zaman kendimizi takvim sayfalarına hapsetmeden de hedefi azıcık büyütebiliriz. Sonuçta zaman hakkındaki en keskin gerçek, zamanın geçtiği. Hoşlansak da hoşlanmasak da, istesek de istemesek de zaman geçiyor. Nasıl geçirdiğimiz ise bizim elimizde.
Hayat bizimse, direksiyonu da bizim elimizde olmalı. Direksiyon başında olmaksa hem güç, hem bilgi hem de sorumluluk gerektiriyor. Yani beynin hem sağ hem de sol lobu gerekiyor kaliteli bir sürüş için. Yoksa kendi hayatında minibüs şöförü misali direksiyon sallamaktan öteye gidemiyor insan.
Her ne istiyorsak, 66 gün ya da 366 gün demeden devam etmek zorundayız. Yüreğimizin götürdüğü yere giderken beynimizi de yanımızda götürürsek, eminim ki önümüzdeki yıla kendimizden daha iyi bir biz üretmiş olarak gireceğiz.
Her yeni yılın gelişiyle eski yılın muhasebesini yapmak adettendir. Geçtiğimiz yılın başında kendimize verdiğimiz sözleri şöyle bir gözden geçirerek neyi yanlış yaptığımızı keşfettikten sonra yeni denizlere yelken açmanın keyfi bir başka olacaktır.
Kaç kere gelmek mümkün ki bu dünyaya?
Bence hayatın zorunluluğunu değil, sorumluluğunu almak gerekiyor dostlar.
Perfect olun, Perfect kalın…