Ana sayfa Röportajlar İçimizden Biri İÇEL AİLESİ

İÇEL AİLESİ

3744
0
PAYLAŞ

Elif hanım ve Adnan bey, hoşgeldiniz.
Hoşbulduk.
Elif hanımla başlayarak sizleri kısaca tanıyabilir miyiz?
Doğma, büyüme Ankara’lıyım, Yenimahalle’liyim. Ankara’dan sonra direkt çıkıp geldiğim yer burası oldu.

Ne zaman Kanada’lı oldunuz?
2004 de başlayan bir süreçle 2010’da Kanadalı olduk.
Kanada’da mutlu musunuz?
Öncelikle tabi ki her zaman Türküz. Fakat burada da gayet mutluyuz.
Siz Adnan bey?
Ben de Ankara’lıyım. Türkiye’de makina mühendisiydim. Amerikan evleri dediğimiz konseptte çelik konstrüksiyon tasarım ve üretim işi yapıyordum. 95 yılından beri işimden dolayı Kanada’ya da Amerika’ya da sık sık gidip geliyordum. Yurtdışında yaşamaya karar verince Kanada’ya geldik.
Geldiğinizde sizi karşılayanlar var mıydı?
Adnan: Burada hiç kimseyi tanımıyorduk, önce uzun süre otelde yaşadık. Muhasebecimiz Sn. Jerry Çopuroğlu bize şirket kurmamızda ve daha pek çok konuda çok yardımcı oldu.
Kanada’da yaşamayı neden tercih ettiniz?
Elif: Önceleri Amerika daha cazip geliyordu. Fakat Kanada’yı ziyaret edince buranın daha sakin ve düzenli oluşu, insanların daha güleryüzlü ve nazik olmaları, eğitim seviyesinin daha yüksek olması Kanada’yı tercih etmemize sebep oldu.
Adnan: Şimdi ne kadar isabetli bir karar aldığımızı daha da iyi anlıyoruz.
Tam geldiniz, iyi mi ettiniz diye sormak üzereydim.
Adnan: Evet, verdiğimiz karardan mutluyuz. Türkiye’de evimizi bile sattık.
Elif: Oradaki eşyalarımızın birçoğunu ya bağışladık ya hediye ettik.

Bağcılık ve şarap üretimiyle meşgulsünüz. Bu fikir nasıl doğdu?
Elif: Biz buraya itildik sanki. Birşey bizi buraya sürükledi.
Adnan: Biz aslında arazi alıp tarım yapmak, toprakla uğraşmak niyetindeydik.
Bambaşka bir sektörden gelip, yeni taşındığınız bu ülkede böyle bir işe girişmek çok büyük cesaret.
Elif: Biz daha önce de hayatımızı sıfırdan kurduk.
Adnan: Hayatta sırtınızı yaslayacağınız çok kimse olmayınca çok daha cesur oluyorsunuz. Bize anneden babadan büyük servetler, bir iş falan kalmadı. Ne yaptıysak kendimiz yaptık. Hep kendi işimizi yaptık. Kendimiz kurduk, kendimiz geliştirdik. Türkiye’de iyi üniversitelerden mezun olmuş olsam da onun Kanada’da büyük bir kıymeti harbiyesi olmadığını biliyordum. Hatta yeni gelecek arkadaşlara da önerimdir; özellikle ilk jenerasyon için geldikleri ülkedeki diplomalarının, ünvanlarının burada büyük bir önemi olmadığını bilsinler. Beklenilen statü ya da hayat tarzı hemen hazır olmuyor.
Doğru, kartvizitin ağırlığı hemen oluşmuyor.
Adnan: Bir de uzaktan bakınca farklı görünüyor. Önceden biz de öyle zannederdik. Sanki burada inanılmaz bir şekilde insana ihtiyaç var, her yer iş kaynıyor, gelir gelmez iş hazır, arabalar, evler, anormal yüksek maaşlar hep hazır falan. Oysa her sene gelen 250bin göçmen doktoralı, masterlı. Dolayısıyla ülkelerinde en üst seviyede eğitim almış göçmenlerin burada taksi şöförlüğü ya da kahve servisi gibi işlerde çalışması buranın ne kadar iyi bir ülke markası yarattığının da bir göstergesi. Bu kadar insan hayatına sıfırdan başlıyorsa, bu sadece Kanada’da iş buldukları için değil, güvenli yaşam arayışından da kaynaklanıyor.


Kanada’ya alışma sürecinizde zorluklar yaşadınız mı?
Elif: Ben geldiğimde hiç İngilizce bilmiyordum. Türkiye’de TÖMER’e falan gittim ama dili yaşamak daha farklı tabi. Burada 2 seneden fazla dil kursuna gittim. Bunun yanında küçük oğlumuzun okulunda gönüllü olarak pizza dağıtımı, süt çantalarının hazırlanması gibi işlerde çalıştım. Okulun muhasebisine yardım ettim, gelir arttırma balolarında çalıştım. Tabi ilk zamanlarda çok zorlandım. Ama zamanla herşey yoluna girdi.
Uyum sağlamak için büyük fedakarlıklar yapmak gerekiyor mu sizce?
Adnan: Ehh tabii haliyle. Pek çok kişi isimlerine bile eklemeler yapmak zorunda kalabiliyor, biz yapmadık.
İsminiz Ayşegül gibi söylemesi zor bir isim değil tabi
Gülüşmeler…

Biraz da Icellars’dan konuşalım.
Icellars için önce bir vizyon oluşturduk. Sonra çok araştırma yaparak hedefimize ulaşacak bir yol haritası oluşturduk. Burası 240 dönümlük bir arazi üzerine kurulu bir bağ ve şarap üretim tesisi. Ayrıca şarap tadımı ve satışı da var.
Şaraplarınız nerelere kadar gidiyor?
İç piyasaya ilaveten Shanghay, Hong Kong, Hollanda, Güney Afrika, Brezilya aklınıza gelecek her ülkeden gelen turistler sayesinde dünyanın dört bir yanına gidiyor. İçerken bize fotoğraflarını gönderiyorlar.

Ne zaman başladınız?
Adnan: 2010 yılında bomboş bir arazi olarak aldık burayı. İlk olarak binayı yaptık. İşim bu olduğu için dizaynından inşaatına kadar her şeyini ben yaptım.
Bağcılık ve şarap üretimi üzerine tecrübeniz var mıydı?
Adnan: Burda öğrendik.
Elif: Şarap hakkındaki bilgimiz kırmızı ve beyazla sınırlıydı. Zamanla öğrendiklerimizi sentezleyerek kendi tarifimizi oluşturduk.
Bu alanda bir eğitim aldınız mı?
Adnan: Hayır, formal bir eğitim almadık. Ama araziyi aldıktan sonra çok detaylı bir araştırma yaptık. Bir yandan işi ve işin mesleki jargonunu öğrenirken diğer kafamızda oluşturduğumuz 4-5 cins üzüm fidesinin siparişini verip, her birini teker teker elden geçirerek ektik. Bağın ekilip ürün vermesi 6 sene sürdü. Zamanla deneme- yanılma metoduyla ve tekrarlayarak tecrübemizi geliştirdik. Hatta başlangıçta üretim için mutlaka bir uzmanla çalışmamız gerektiğini bize tavsiye eden bir meslekdaşım geçenlerde bizim ürünlerimizi bölgenin en iyi şarapları diye tanıttı.


Fakat sıfırdan bu hale gelmek kolay olmadı kuşkusuz.
Adnan: Tabi. Her ne kadar İngilizce bilsek de İngilizcenin ikinci dilimiz oluşu, sektördeki rekabet gibi olgular bazen bir ayağı bağlı koşan bir koşucu gibi hissettiriyor bize. Bu belki başlangıçta daha zor ama zor şartlarda çalışan atletler daha başarılı olurlar. Biz kendimizi öyle görüyoruz. Türkiye’deki işimizi de kurarken o zaman internet de şimdiki gibi yaygın olmadığı için kütüphanede araştırma yaparak kurmuştuk. Dolayısıyla her ne yaptıysak sadece kendimize güvenerek yaptık.
Şu anda bulunduğunuz yerden memnun musunuz?
Adnan: Başladığımızda hayal ettiğimiz kalite seviyesinden çok daha yukarıda şarap üretiyoruz.
Siz de çalışıyor musunuz bağda?
Elif: Hem de nasıl. İlk siparişlerimiz teslim edildiğinde ekilmeden evvel 9000 tane kök kestim. Biz her yerdeyiz. Alışveriş, temizlik. Karın tokluğuna desem yeridir ama yemeği de ben yapıyorum.


Gülüşmeler…
Elif: Hasat zamanı üzümlerin ayıklanması, temizlenmesi dahil her işi severek yapıyoruz. Buna ek olarak bir de satış var tabi.
Adnan: Buraya hiç usta girmedi. Elektrikten, yer döşemesine her şeyi biz yaptık. Hatta elemanlarımıza söyleyemediğimiz ağır işleri de biz yapıyoruz. Hiç gocunmadan her işi kendimiz yapıyoruz.
Peki karı- koca birlikte çalışmak nasıl bir duygu?
Adnan: İlk defa çalıştık birlikte. Başta zordu ama zamanla alıştık.
Elif: Birlikte çalışmanın dezavantajları var ama avantajları da çok. Adnan zor biridir ama çok çalışkandır, tuttuğunu koparır. Onun yaptığı işi herhalde kimse yapamaz.
Bugün olsa yine aynı şeyi yapar mıydınız?
Elif: Kesinlikle yapardım. Hatta keşke daha önce gelseymişiz de daha önce başlasaymışız.
Son olarak yeni gelenlere ne tavsiye edersiniz?
Elif: Benim tavsiyem gelmeden önce burada var olan sosyal medya platformalarından, burada yaşayanlardan bilgi alsınlar. Buranın iyisini kötüsünü öğrenmeye çalışsınlar. Bir değişiklik yapmaya karar verdilerse çalışsınlar, vazgeçmesinler.
Adnan: Geldikleri yerdeki etiketlerini bırakıp, gemileri yakıp gelmelerini tavsiye ederim. Hayata sıfırdan başlama cesareti olan, mücadeleci, kendine güvenen ve çalışkan insanlar için dünyanın en güzel ülkesi burası.
Çok teşekkürler.