“Bir arada olmaya hepimizin ihtiyacı var. “
Hocam hoşgeldiniz.
Sağolun, hoşbulduk.
Sizi tanıyabilir miyiz? Müziğe nasıl başladınız?
Ben Dersim, Ovacık’ta doğdum. Bizde köyde hemen hemen her evde bağlama bulunurdu. Alevi ve Kürt kökenli bir ailenin çocuğu olduğum için bizim evlerde cemler yapılırdı. Gelip Cem kuracak olan dede sazını beraber getirmezdi. Sırtında sazla bazen at sırtında, bazen de yürüyerek gidip gelmek haliyle çok zor olurdu. Bu yüzden her evde bağlama olurdu. Evde bağlama bulununca ister istemez ilgilendik.
Ben 2 – 2,5 yaşındayken Dersim’den Erzincan’a taşınmışız. Çocukluğum orda geçti. Yaklaşık 17 yaşındayken İstanbul’a taşındık. İstanbul’da bir müddet çeşitli mekanlarda arabesk müzik yaparak hayatımı kazandım. O zamana kadar halk arasında karadüzen dediğimiz şekilde bozuk düzen çalıyordum. Sonra Arif Sağ Müzik Merkezi’nde ders almaya başladım.
Çocukluktan beri bağlama çalan birisi olarak ders almaya niye gerek duydunuz?
Aslında çocukluğumdan beri, yani bağlamayı elime aldığımdan beri bunu çalacaksam metodlu çalmam gerektiğini düşünürdüm. Hatta kendi kendine bağlama öğrenmek isteyenlerin nota kitaplarını alıp kendi kendime nota deşifre etmeye başlamıştım. O açıdan nota öğrenmek, gördüğümü deşifre etmek ve duyduğumu kağıda dökmekte ya da dikte etmekte pek zorlanmadım.
Eğitim sürecinizde aradığınızı bulabildiniz mi?
Okul Milli Eğitime bağlı özel konservatuvar statüsündeydi. Orada İTÜ akademisyenlerinden Kenan Mahmut Durul gibi çok değerli isimlerden ders alma imkanı buldum. Sonra yine yakın zamanda kaybettiğimiz İTÜ hocalarından Taşkın Doğan Işık, geçen yıl yitirdiğimiz Şendoğan Karadereli, Engin Kartal hoca ve daha birçok değerli isimle çalışma fırsatı buldum. Bu ekiple çok ciddi çalışmalarımız oldu. Bir süre sonra ordaki çalışmalar süresince epey ciddi anlamda yoğunlaşmışım ki Arif hocanın dikkatini çekmişim. 50 kişilik bağlama, 50 kişilik de korodan oluşan Gönülden Gönüle isimli grubunun sınavını yaparken orada çok yüksek bir başarı göstermişim ki ikinci gün asistanlık teklif ettiler. Kabul ettim tabi. Çok kısa bir asistanlık süresinden sonra hocalık geldi.
Diğer yandan Pera Müzik Enstitüsü’nde gitar dersleri de alıyordum. Tabi bu iki enstrümanı birleştirmek için Timur Selçuk hocadan Batı ve Doğu Müzikleri harmonisi konusunda dersler aldım. Bir süre de onunla çalıştık.
Bu arada 1987’de nişanlandık ve 1991 Nisan’ında evlendik.
Katıldığınız ilk albüm neydi?
Unkapanında Arif Sağ hocayla bağlama kayıtlarına giriyordum. Gönülden Gönüle ekibiyle çeşitli televizyon programları ve konserler gerçekleştirdik. İlk albüm ise İbrahim Tatlıses’le oldu. Sonra Sabahat Akkiraz’la bir albüm çalışması oldu. Güler Duman’la çok çalıştım. Gülcihan Koç’la çalıştım. Herkesin çok sevdiği bu isimlerin dışında birçok konserde yer aldım, aynı zamanda albüm kayıtlarında albümlerin müzik yönetmenliğini ve aranjörlüğünü de yapıyordum.
Sonrasında ise 1999 yılında İstanbul’da kendi stüdyomu kurdum. Bizim stüdyonun en büyük özelliği prodüksiyon odası ve okuma stüdyosu arasında cam yerine kamera ile bağlantı kurulmasıydı. Yaptığımız iş anlamında bunun çok faydasını gördük. Sanatçı arkadaşlar camın diğer tarafındaki hareketleri takip etmek zorunda kalmadıklarında dikkatleri dağılmıyor, hiçbir negatif etkiye maruz kalmıyor ve çok daha rahat okuyorlardı. Oldukça başarılı sonuçlar elde etmeye başladık. Şu anda İstanbul Radyosu’ndan bir
arkadaşım o stüdyonun başında.
Sizin öğrencileriniz kimlerdi?
Mercan Erzincan, Songül Karlı ilk aklıma gelen isimlerden.
Nasıl bir çalışma temponuz vardı?
Haftanın 6 günü çok yoğun bir tempoyla çalışıyorduk. Sonra da Kanada hayatım başladı.
Kanada’ya ne zaman geldiniz?
2003 yılında geldik.
Sizi buraya getiren ne oldu?
Eşimin daha önceden İngiltere tecrübesi olduğu için o gelmeyi benden çok istiyordu. Açıkçası ben yurtdışına çıkmayı pek düşünmüyordum. Fakat günün koşullarının özgür hareket etmemi engellemesi beni yurtdışında bir alternatif aramaya itti.
Kanada’ya alışmanız ne kadar zamanınızı aldı?
İşin doğrusu epey zorlandık. Hatta ilk birkaç ay içerisinde geri dönmeyi bile düşündüm. Buradaki dostlar burada bana ihtiyaç olduğunu söyleyerek beni ikna ettiler.
İyi ki ikna edebilmişler.
Burada müzik anlamında neler yapıyorsunuz?
Sivil toplum kuruluşlarının ve özel kişilerin davetlisi olarak buraya gelen sanatçılara eşlik ettim, notalarını yazdım ya da organizasyonların yönetmenliğini yaptım ve tabi halen yapmaya devam ediyorum. Zaten çoğu Türkiye’den arkadaşım.
Kendime ait bir stüdyom var. Orada hem kendi çalışmalarımı hem de diğer müzisyen arkadaşlarla olan çalışmaları devam ettiriyorum.
Bunun yanısıra bir bağlama grubumuz var. Ayrıca kurs vererek öğrenciler yetiştiriyorum.
Burada müzisyen olarak ne gibi zorluklar yaşadınız?
Rahmetli Cem Karaca gibi sazımı satmak zorunda kalmadım ama kolay bir hayatım da olmadı. İşin en ilginç tarafı, insanların beni arayıp Kanada’ya gelerek müzik yaşamlarını burada sürdürmelerine yardımcı olmamı istemeleri. Bu konuda genelde aynı cevabı veriyorum. Sorun bu müzisyen arkadaşların Kanada’ya gelebilmeleri değil. Büyük hayallerle buraya geldikten sonra inşaatta çalışmak ya da bulaşık yıkamak pahasına arada bir sahneye çıkmakla yetinmelerinin zorluğu.
Buna rağmen müzikten kopmamanız verdiğiniz değeri gösteriyor.
Tabi. Yaşamınızı kazanmak için ağır işler yapmak zorunda kaldığınızda deriniz kalınlaşır ve parmaklarınız şişer. Kanada’da özellikle soğuk iklimin elverişsizliği parmakları kullanmayı ağırlaştırır. Bu da enstrüman çalmayı oldukça zorlaştırır. Fakat müzikten kopmak benim için hayat damarlarımdan birinin koparılması anlamına geldiği için yaşadığım şartlar ne olursa olsun çalışmayı asla bırakmadım.
Ailenizde sizden başka müzisyen var mı?
Biz 7 kardeşiz, iki kız, beş tane de erkek. Profesyonel anlamda olmasa da ben ve bir kardeşim dışında hepimiz bağlama çalarız. Yeğenlerim de bağlama çalıyor.
Eşim bağlama çalıyor. Zaten kendisiyle Arif Sağ’ın okulunda tanıştık.
Bir oğlum var, Barış. 25 yaşında. O da hard rock gitar ve bateri çalıyor. Piano ve şan dersleri aldı. Kendi aranjeleri var. Oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim.
Bağlama ve gitar dışında çaldığınız enstrümanlar var mı?
Şu an hala gitarla haşır neşir oluyorum. Piano çalıyorum. İyi derecede tar çalarım. Ud ve cümbüş çalarım. Kısacası telli aletler elimden kurtulmaz diyebilirim.
Bağlama kursu verdiğinizden bahsetmiştiniz. Biraz detay verebilir misiniz?
Evet, önce grupları çalıştırdım. Fakat sanırım şartların elverişsizliğinden dolayı grup çalışmaları yürümedi. Kışın başlayan kurslara yazın devamlılık azaldı. Bu yüzden artık daha çok özel ders veriyorum.
Bu arada kafamda daha profesyonel arkadaşlarla bir grup kurma fikri hep vardı. Şimdi Ali Ekber Kaybaki, İbrahim Gürel, Mustafa Aktaş ve Özgür Tan gibi sazlarına son derece hakim arkadaşlarla biraraya geldik. Yaklaşık 3 aydır çalışıyoruz. Bir bağlama orkestrası düşünüyoruz. Benim itirazlarıma rağmen arkadaşların isteğiyle grubumuzun ismi Boran Bağlama Ensemble oldu. Aga Khan Müzesi’nde başarılı bir sunumumuz oldu.
Çaldığınız bu kadar enstrümanla birçok gruba katılma imkanınız olmuştur.
Azerbaycan, İran, Ermenistan ve Amerikan toplumuyla yoğun çalışmalarım oldu. Bu çalışmaların birçoğu halen devam ediyor.
Kanada’ya iyi ki gelmişim diyor musunuz?
Kanada’yı seviyorum ama halen diyemiyorum.
Müzikle ilgilenenen arkadaşlara ne tavsiye edersiniz?
Elbette çok çalışmaları gerektiğini söyleyebilirim. Müzikle ilgilenen arkadaşlara sistemli çalışmanın yanısıra teorik bilgiler de almalarını tavsiye edebilirim. Kısacası eğitim şart.
Son olarak Perfect Gazete okurlarına siz ne söylemek istersiniz?
Hem toplum hem bireysel olarak birbirimize zaman ayırmalıyız. Birarada olmaya hepimizin ihtiyacı var. Yoğunluk dostluğa engel olmamalı.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Çok keyifli bir sohbet oldu. Ben teşekkür ederim.