Kişinin ait olduğu topluluk, yanlış bilgiyi desteklediği gibi kontrol altında da tutabilir.
Kanada medyasının en önemli konu başlıkları olan, pandemi, aşı ve son dönemde ise seçim kampanyaları, özellikle sosyal medya platformlarında ciddi görüş ayrılıklarına sebep oluyor. Yalan, yanıltıcı ya da eksik bilgiler ise birçok kişinin yaşamını önemli derecede etkileyecek sonuçlar doğurabiliyor. İnternette sahte başlıklar paylaşan kişilerin düşüncelerine yoğunlaşan araştırmacılar ‘Yanlış bilgi tuzağına nasıl düşüyoruz’ sorusuna aydınlatıcı yanıtlar verdiler.
Regina Üniversitesinden Bilişsel Psikolog Gordon Pennycook ve David Rand, Cognition isimli dergide yayımlanan yazılarında sahte haber olgusunun, yani sahte olduğu alenen belli olan haberlerin, yeni bir olgu olmadığını, sosyal medyanın yükselişiyle bu olgunun yeni bir boyut kazandığını belirtiyorlar. Beynimizin dışarıdaki tüm bilgilerle başa çıkması mümkün değil, bu nedenle beyne gelen bilgileri seçmek için önceki deneyimlerimizden faydalanıyoruz.
İnsan beyninin siyasi kararları nasıl aldığını araştıran McGill Üniversitesinden Nörolog Lesley Fellows’a göre yanlış içeriğe kanmamızın bir nedeni, beynimizin bilgiyi alma biçimiyle ilişkili. Beynimiz, deneyimlerimiz üzerinden oluşan taraflılığı ve kalıp yargıları devreye sokarak, etrafımızda olan bitenleri ciddi ölçüde ve devamlı olarak süzgeçten geçiriyor.
Diğer yandan sabit bir dünya görüşüne sahip olmak ve yılların deneyimiyle şekillenmek, yaşça büyük kişilerin yanlış bilgileri paylaşmaya daha meyilli olmalarının bir nedeni olabiliyor. Yapılan araştırmalar 65 yaş üstü kişilerin sahte haber paylaşma ihtimalinin daha genç yaş gruplarına göre altı veya yedi kat daha yüksek olduğunu ve bilişsel zayıflama ile yaşça büyük kişiler her türlü sahtekarlık riskine karşı daha savunmasız kaldığını gösteriyor.
Herhangi bir sorunu beraberinde getirmediğini ileri süren bilgilere sadık kalmak psikolojik olarak daha kolaydır.
Fellows, insanların yanlış bilgi tuzağına düşme nedenleri arasında, uygulanan bilişsel süreçlerin yanı sıra psikolojik ve duygusal katmanların da bulunduğunu ileri sürüyor. Diğer bir deyişle bazı haberlere inanmanız, bu içeriklerin bizi duygusal ve psikolojik olarak nasıl etkilediğine bağlı olarak daha zor veya daha kolay olabiliyor.
Kimi zaman bireyler, doğru kabul edildiği takdirde büyük korku uyandıracak veya rahatsız edecek bilgileri reddedebiliyorlar. Bunun en güncel örneklerinden biri iklim değişikliği. İklim değişikliğini reddetmek kabul etmekten daha kolay; çünkü iklim değişikliğinin gerçek olmadığına inanıyorsanız harekete geçmeye veya korkunç sonuçları hakkında düşünmeye mecbur değilsiniz.
İnsanların, güçlü duyguları tetikleyen bilgiler karşısında harekete geçme ihtimalleri, mantıklarına hitap eden bilgiye kıyasla daha yüksek.
Yanlış bilginin sosyal medya üzerinden yayılmasında duyguların da büyük bir rolü var. NYÜ Psikoloji ve Nöral Bilim bölümünden Jay Van Bavel’in araştırması “tiksinti” veya “nefret” gibi Twitter’da kullanılan “ahlaki duygusal” sözcüklerde, sözcüğün geçtiği bir mesajın retweet edilme olasılığının yüzde 20 arttığını gösteriyor. Yalnızca duyguyla ilgili olan “üzüntü” veya “mutluluk” gibi sözcükler, “adil” ve “vicdanlı” gibi ahlaki kuralları kapsayan; fakat duygularla güçlü bir bağı olmayan sözcüklerden ayrışıyor.
Çoğu insan haber kaynağı olan sosyal medyayı kullanırken genellikle haberlerin rasyonel içeriğiyle ilgilenmiyor. Haberle ilgili grafiklere ve şekillere doğru dürüst bakmıyor ve bunlar üzerinde detaylı düşünmüyor. Onun yerine başlıklara, resimlerin yazılarına, kısa videolara ve görsellere tepki veriyor. Bu tür şeyler kullanıcıların duygularına hitap ediyor.
Kamu Politikası Forumu ve McGill Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Max Bell Kamu Politikası Okulu öncülüğünde yürütülen Dijital Demokrasi Projesi kapsamında hazırlanan bir araştırma raporunda, Kanada halkı arasındaki genel yanlış bilgi düzeyinin oldukça düşük olduğu belirtiliyor. Bununla birlikte insanların sosyal çevreleri, sadece haber akışında hangi içeriklerle karşılaşacağını berlirlemekle sınırlanmıyor, aynı zamanda bireylerin yanlış bilgiye tepki verme biçimlerini de önemli ölçüde etkiliyor. Örneğin, benzer görüşleri olan arkadaş çevresinden birinin paylaştığı bir habere inanmaya daha yatkın olunabiliyor.
Fellows bu konuda, “Bizlerle aynı görüşte olan insanlar aynı yargılara sahip olduğu için, kendi yargılarımız konusunda kendimizi daha emin hissediyoruz,” diyor.
Van Bavel ise normların yanlış haber paylaşımında önemli rolü olduğuna değinerek, “İnsanlar, sahte haberleri paylaşmanın kabul edilebilir olduğunu düşünür ve paylaşımları karşılığında ödüllendirilirlerse sahte haber dalgası daha da büyür” iddiasında bulunuyor.