Merhabalar efendim,
Tadına doyamadığımız yaz mevsimi son hızla aramızdan ayrılıyor. Yapraklar yavaş yavaş renk değiştirmeye başladı. Yaz boyunca onca emek verip ektiğimiz sebzeleri, meyveleri topladık. Bir kısmını hemen tükettik, bir kısmını daha sonra değerlendirmek üzere kenara ayırdık. Kış boyunca kendi emeğimizi tatmak büyük keyif olacak.
Üzerinde emek verilen herşey ya da her canlı için evlat gibi seviliyor deyimini kullanırız. Çünkü hayattaki en değerli varlıklar evlatlardır. Gözlerinin içine bakarız, üstlerine titreriz, nazar değmesin diye tahtalara vururuz, onlara gelecek olan bize gelsin isteriz. Üstelik herhangi bir karşılık da beklemeyiz. Sadece iyi olsunlar, okullarında başarılı olsunlar, dürüst insanlar olsunlar, mutlu olsunlar isteriz. Kısacası çocuklarımız için istediklerimiz, onlara verdiklerimizin bir karşılığı değil, yine kendi iyilikleri için ümitlerimizdir.
Çocuklarımızın iyilikleri için kurduğumuz mutluluk hayalleri de yürüme ve konuşma çağını göz açıp kapayıncaya kadar geçtikleri için genelde okul çağlarıyla başlar, okuldaki başarılarıyla taçlanarak devam eder. Mini mini yavrularımızın daha ilkokulun birinci sınıfında başlayan birincilikleri, birinci sınıf öğretmenlerin rehberliğinde tüm eğitim hayatları boyunca sürsün isteriz.
İsteriz velakin çocuklarımızın ilk okullarının aslında evlerimiz, dolayısıyla ilk öğretmenlerinin bizler olduğunu belki de öylesi daha kolayımıza geldiği için unuturuz.
Çocukları yarış atı gibi koşturma, aileler arası rekabet gibi maddelerin ilk sıralarda olduğu görünmez bir kullanım kılavuzuna göre çocuklarını büyüten aileler için öğretme görevi gibi eğitme görevi de okula ve öğretmene bırakılır ne yazık ki. Hatta birçok kullanım kılavuzu ailesi için önemli olan çocuğun eğitilmesi değil, bilginin kazılarak da olsa kafasına işlenmesidir. Sadece sınavı geçip iyi not alana kadar gereklidir bilgi. Öğretmenlerin çocukların kafalarını bilgiyle yeniden inşa edecek öğretim müteahhitleri, okulların da bu sisteme yedek parça yüreten fabrikalar olduğunu zanneder kullanım kılavuzu aileleri. Çocukların kalemtıraşla açılmış kurşun kalemler gibi bir örnek olamayacaklarını, zekanın sadece matematik notuyla ölçülemeyeceğini ya da karneyle gelen takdirnamenin iyi insan olmanın göstergesi olmadığını idrak etmezler. Çocukların akıllarında ise okullar hapishane, öğretmenler gardiyan olarak kalır.
Milyonlarca çocuk insan haklarından ayrı tutulamayacak, barınma, sağlık, korunma gibi en doğal haklarından mahrum büyüyor. Çocukluklarını yaşayamadan büyüyor çocuklar, kimse gözlerinin yaşına bakmıyor. Çoğumuz çocuklarımızı öyle bir kaderden koruyabildiğimiz için şükrederiz. Hatta iyi anne baba olmayı belki azıcık abartıp han dedikleri yere hamam kuracak kadar büyüttüğümüz olmuştur.
Oysa hiç çocuk olamamış çocuklar kadar çocukluğu zalim bir bencillik dönemi olarak öğrenen çocuklar da yanlış büyütülüyorlar. Çünkü her ikisi de görülmüyor.
Bence çocuğunu seven aile çocuğunu görür. Hani derler ya, bakmakla görmek arasında fark vardır diye; onların uydumuz değil, birer insan olduklarını görmek ve bizlerinse insan yetiştirdiğimizin farkına varmak, bence görmenin en önemli adımı.
İnsan olmaksa herşeyden önce insanlık onurunun bilincine varmakla oluyor. Sınıfları dolduran çocuklarımızın sınıf ayrılıklarının önüne geçmeleri için evde insaniyet dersi almaya ihtiyaçları var.
Çocuklar renkleri, sayıları, şekilleri zaten öğrenecek. Oysa sevgiyi, saygıyı, merhameti ailesinden başka öğrenebileceği hiçbir okul mevcut değil. Görgü kurallarını sadece ailesinin yanında öğrenebilir çocuk dediğin. Ailenin çocuğunu nasıl yetiştirdiği ise o çocuk insan içine çıktığında belli olur.
Ticari bir anlaşmaya uyar gibi al gülüm ver gülüm şeklinde, bir diğer deyişle paranın satın alabileceği en iyi malzemelerle donatılmış çocuklardan karşılık olarak başarı beklendiğinde, elde edilen sonuç ne yazık ki kendinden başkasına zerre kadar değer vermeyen, kimseyi sevmeyen çocuklar oluyor. O çocuklar büyüdüklerinde filmlerdeki zengin ama zalim kötü adamlara dönüşüyorlar. Arkalarından evlat olsa sevilmez diye dedikodu yapılıyor, bilin istedim.
Okullar açıldı, çocuklar okula başladı. Fakat en önemli ders karneye notla işaretlenecek olan derslerin arasında değil. En önemli ders, Hayat Bilgisi, onu da okulda öğretmiyorlar. Hayat dediğimiz şey önce sınavı yapıyor sonra dersi veriyor. Çocuklarınızın sınıfta kalmamaları için bence kolları sıvayın, onları duyun, görün ve içinizden değil göstererek sevin. En nihayetinde çocuk büyütmek ve yetiştirmek aynı şeyler değil. Dünya korkutucu bir yere dönüşüyor. Çocuklarımıza ne kadar sevgi yüklersek, bu korku iklimi o hızla bitecek.
Mevsim dönüp, güz rüzgarları esse de bizim cenahta henüz hüzün mevsimi başlamadı. Çünkü bu ay Radio Perfect ve Perfect Gazete yeni yaşlarına bastılar. Evlat gibi sevdiğimiz, büyük emekler verdiğimiz bebeklerimiz gün geçtikçe büyüyor, gelişiyor; onların bu başarılarını gördükçe biz de mutlu oluyor, seviniyoruz.
Perfect olun, Perfect kalın…